Dış denge!

OLAYLARA, atılan adımlara görünen yüzüyle bakıp değerlendirme yapmayı tercih ediyoruz. Arka plan ve derinlik gibi bir arayışımız yok.
Çok hızlı kabul edip "TAMAM" ya da hemen silip "HAYIR" notu düşüyoruz. Kemal Bey'in CHP'si elinden alındı. Farklı bir kulvara girdi. Deniz Baykal, net olarak ABD'ye yakındı.
Kemal Bey ise AVRUPA'ya. AK PARTİ iktidara geldiği zaman tüm liberaller CHP'de olması gerekirken, AK PARTİ içindeydi. AK PARTİ her şartta AVRUPA'ya CHP'den daha yakındı. Algı tam tersiydi! Doğru mu Net...
Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına geldiğinden bıraktığı güne kadar belirli, anlaşılır, takip edilir bir EKONOMİK politika ile DIŞ POLİTİKA modeli ortaya koyamadı. Tek hareket tarzı ERDOĞAN KARŞITI olmaktı. Parti yine de değişen dünyanın frekansına girdi. Başkalaştı. Kurulduğu günlerdeki ilkeleri canlı tutmak eskisi kadar kolay değildi.
Kemal Bey bilse de bilmese de bir görev yapıp gitti. Şablonlar üzerinden gittiğimiz için CHP'yi de doğru anlayamadık. CHP başından beni AVRUPA'cı bir yaklaşım gösteriyordu.
Kökü AVRUPA'da bulunan ekonomik aysberg burada iç siyaseti şekillendiriyordu.
Karşı çıkan SAĞ partiler ise KURULUŞ İLKELERİNİN KARŞISINDA OLMAKLA İTHAM ediliyor, başları derde giriyordu. Darbe finaldi! Kimse bu açmazı, kısır kumpası sorgulamıyordu...
DARBELERİN neden yapıldığını bile anlamakta zorlanıyorduk. Ayrıca DARBE her şartta BATI kaynaklı oluyordu! Peki BATI bir blok olarak TEK değil miydi Amaç ve hedefleri aynı değil miydi
Elbette değildi! Darbeler kendi içlerindeki savaşın bize acı çektiren halinden başka bir şey değildi!
Neyse...
CHP buydu ve hayat geldi dayattı değiştirdi. Şimdi Özgür Özel koltukta. KEMAL BEY'in başkalaştırdığı CHP'ye lider oldu! Para-finans-ekonomi anlayışına bakılmalıydı. Hatta sadece... Bir de bunun devamı olarak DIŞ POLİTİKA felsefesine... Gerisi masal...
Özgür Bey, Başkan Erdoğan ile görüşmesinden sonra dosyalarıyla MHP lideri Bahçeli'yi ziyaret etti. Merak ettiğim tek bir konu vardı. O da açıklamaların arasında yer alıyordu. Özel "...dış politikada, Filistin, Kıbrıs konusu başta olmak üzere Türkiye'nin tüm dış politikasını hangi gözle gördüğümüzü kendisiyle paylaşma, CHP'nin burada bir ana muhalefet partisi olduğunu, ancak yurt dışında Türkiye'nin partisi olduğumuzun altını bir kez daha çizdim..." şeklinde açıklama yapıyordu. Bu bizi AK PARTİ-MHP-CHP'nin aynı çizgide olduğu gerçeğine götürürdü ki bu mümkün değildi.
Olamazdı. Küresel ve bölgesel şartlar buna izin vermezdi.
Ya ÖZEL atlıyor, ıskalıyor, bilmiyor ya da böyle konuşması gerekiyordu. Bilemem!
CHP lideri, Başkan Erdoğan'la görüşmeye deneyimli BÜYÜKELÇİ Namık Tan ile gitti. Tan, geçtiğimiz gün yani BAHÇELİ ile yapılacak görüşmeden hemen önce Başkan Erdoğan'ın danışmanına cevap verdi. Cevap ÖZGÜR BEY'in altını çizdiği eksenden çok farklıydı! Tan 'Bir Pazartesi Notu' başlığıyla yayınladığı notlarında "...zira, laik olmayan demokrasi olamayacağı gibi, çekingen tek adam rejimi de olmaz. Tam ifade özgürlüğü, hukuk devleti, eşit anayasal yurttaşlık, ulusal egemenlikte her bireyin temsili, çoğulculuk, sivil toplum gibi temel kavramlar laf cambazlıklarıyla eğilip bükülemez ve pazarlığa da açık değildir... CHP olarak biz Gezi Davası'nda da, Kobani Davası'nda da, 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasında da, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve seçmenin iradesine saygı duyulmasında da, sansüre karşı da, yolsuzluğa karşı da, eğitimde akıldan, bilimden, laiklikten uzaklaşma girişimlerine karşı da külhanbeyi üsluplu kahvehane filozoflarına asla boyun eğmeyeceğiz... Anayasa yazılı olmak zorunda dahi değildir...
Ne acı ki, taşa kazılsa da uyulmamasına bugün Türkiye güzel bir örnektir..." çıkışına imza attı.
Namık Bey, CHP lideri ile BAŞKAN ERDOĞAN'a gittiğine göre sözlerinin büyük bir anlamı olmalı. CHP'li vekil olmasını da aşan bir boyutu var diye değerlendiriyorum.
Tan'ın verdiği cevapla ÖZEL'in BAHÇELİ'yle paylaştığı DIŞ POLİTİKA vizyonu taban tabana zıttı. TAN'ın sözleri ile Tuğrul Türkeş Bey'in çıkışlarına bakılacak olursa ortak çok nokta bulmak mümkündü! Partilere isimler dışında bakılmalı ve önce DIŞ POLİTİKA hemen