Okumayı öğrenmem, içinde bulunduğum o dar koşullara karşın altı yaşında olmuştu.
Olayı anlatırsam, son yıllarda ellerinden telefon düşmeyen genç beyinler, belki o görüntü araçlarından yılgınlaşır, yeniyetmelerin düşünme, duyumsama, algılama yeteneklerini geliştiren kitaba yönelerek geleceğin birer aydını olurlar.
İLK AŞAMATam okula başlayacağım çağda, kardeşimle birlikte aile parçalanmasının kurbanı olmuştuk.
Bir gün, akşam olmuş, annesini, iki çocuklu ablasını küçük maaşıyla barındırmaya çalışan dayım işinden dönmüştü. Onu kapıda karşılayarak Arap harfli bir kitapta hocanın kel kafalı resmini gördüğümü söyledim.
Dayım kitabı elimden alıp gülümseyerek "Peki, o kadar mı, oradaki sözlerine güldüğün Nasrettin Hoca. Ama iyice bak, acaba bu hocanın kafası niye çıplak"
Hemen atılıp "Onda bilmeyecek ne var, oturduğu dal kopunca dalla birlikte o da düşmüş" diyorum.
Övgüsü kıt dayım, hem de sesini yükselterek "Aferin!" diyerek beni kucaklıyor. "Aferin"i duyunca sevinçten göklere uçmuştum.
Beğenilmiş olmanın yarattığı güvenle kitabın öbür sayfalarına geçtim. Dayımın beni ilgiyle dinlediğini görünce sayfadaki resimleri anlatmaya başladım.
İş yorgunu dayım, başını sallayarak söylediğimi yavaşça onaylıyordu.
OKUMA ÖĞRENİMİDayım ertesi akşam, üzerinde "Alfabe" yazan bir kitapla girdi içeriye. Beni karşısına oturttu, bu A, bu B, bu C diye önce harfleri öğretti. Sonra harflerin her birinden sözcükler sıraladı: "Ana, baba, ceviz..." Bir iki gün içinde, sayfa üzerinde duruşları kara böceklere benzeyen harfleri tanımaya başlamıştım.
Dayım işe gittikten sonra, alfabeyi sofra tahtasının üstüne koyuyor, gördüğüm harfleri yan yana getirerek onlardan sözcükler üretiyordum. Önce A'dan başlıyordum: "Arpa, avlu, aba..." B'ye geçiyordum: "Bacak, bebek, boynuz..." Sonra C'ye: "Ceket, cetvel, cüce..."
Sözcükler, belleğimden önüme dökülünce başka bir dünyanın kapısından içeriye girmişçesine seviniyordum.
ÇAĞRIŞIMLARAlfabedeki resimlerden birinde gökte uçaklar uçuyor, yoldan kamyonlar geçiyor, trenler ray döşeli köprünün üstünden düdüklerini öttürerek kayıyordu. Çocuk gönlüm, onlardan birinin içinde olmuşçasına sevindirmişti beni.