Aylan bebeğin ölümünden Narin'in katline kadar uzanan trajediler acımasızlığın farklı yüzlerini sergilerken, Gazze kasabının çoluk çocuk demeden mazlum Müslümanlara yaptığı zulüm ortak bir insanlık dramı olarak, zinde dünyanın vicdanını sızlatmaya devam ediyor.
Aylan bebek, 2015 yılında Suriye'den kaçarken boğulan ve kıyıya vuran bedeninin fotoğrafıyla dünyanın dikkatini mülteci krizine çeken bir simge haline gelmişti. Bu olay, o günlerde dünya vicdanını sarsmış ve Ortadoğu'daki savaşların masum kurbanlarını gözler önüne sermişti.
Aylan bebek üzerinden yapılan tartışmalar, savaşların ve baskıların neden olduğu insani krizlere işaret ederken, Narin'in hunharca öldürülmesinin bireysel trajediler üzerinden daha karmaşık iç meselelerin yansımalarını gözler önüne seriyor.
Aylan bebek, küresel göç ve savaş krizlerinin sembolüyken, Narin'in katledilmesi yerel şiddet, feodalite ve terör ve baskıların sembolü olarak ülke gündeminde daha uzun süre kalacak gibi.
Aylan Bebek: Mülteci krizinin masum yüzü olarak dünyaya duyurulmuş bir trajedi. Aylan bebek, Ortadoğu'daki savaşlar ve zulümlerin sonucunda yerinden edilen milyonlarca insanın acısını temsil etti. Onun ölümü, savaşın sadece çatışan tarafları değil, daha çok savunmasız olanları vurduğunu gösterdi. Bu olay, Avrupa başta olmak üzere dünya genelinde mültecilerle ilgili politikaların ve ahlaki sorumlulukların sorgulanmasına yol açtı.
Bölgesel ve ideolojik çatışmaların kurbanı olarak değerlendirilen Narin, PKK terörü ve Türkiye'deki çatışma ortamında hayatını kaybeden masum bir birey çocuk. Narin gibi olaylar, terör örgütlerinin ve devletlerarası çatışmaların getirdiği kaosun, en çok sivilleri ve savunmasızları vurduğunu ortaya koyar. Bu olaylar, politik ideolojilerin, terörist grupların ya da askeri güçlerin çıkarları uğruna insanların yaşamlarının nasıl hiçe sayıldığını gösterir.
Bu iki olay üzerinden İslam'a acımasızca saldırıları hatırlarsak sanırım yaşanılan bu acıların ötesinde bazı sorunların olduğunu görmek kolay olacak.
Aylan bebek de Narin evladımız da bireysel hayatlarının ötesinde daha geniş toplumsal ve ideolojik sorunlar yumağına bizi götürür.
Ne yazık ki, bu trajik olaylar İslam'a yönelik saldırılar için de kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor.
Aylan bebek trajedisi üzerinden bazı çevreler İslam dünyasını savaş ve radikalizmle özdeşleştirmeye çalışmışlardı.
Narin kızımızın hunharca katli üzerinden de benzer bir şekilde İslam karşıtı söylemlerin öncelikli olarak servis edilmesi ve barış dini olan İslam'a leke sürülmesi üzerinden kelli felli sandığımız kişi ve kurumların inadım inat yaptığı talihsiz açıklamalardan da anlaşılıyor ki, mal bulmuş mağribiciler ne akıllanacaklar ne de aklı selimleri ile hareket edecekler.
Bu tarz anlatılar, asıl trajedinin önündeki perdeyi daha da kalınlaştırıyor; bu tür olaylar, bir dini ya da onun mensuplarını suçlamak yerine, insani değerler üzerinden ele alınmalı.