BANA sık sık yöneltilen bir soru var. "İslam Dünyası neden paramparça. Niçin bir araya gelemiyor" diye. Bunun cevabına geçmeden önce gelin yıllar öncesine gidelim.
Show TV'de çalışırken haber amacıyla Suudi Arabistan'a gitmiştim.
Allahü Teala'nın "Habibim" dediği, "Alemleri onun için yarattım" buyurduğu sevgili Peygamberimiz Sallallahü Alayhi ve Sellem Efendimiz'in Mekke'de doğduğu eve girdiğimde kapısında kilit vardı.
Terk edilmiş görüntüdeydi.
Bahçesinin tamamı ise çöp yığınlarından geçilmiyordu.
Çarşıya inip, büyük bir süpürge alarak o bahçeye geri döndüm.
Bir yandan süpürürken, diğer yandan da Suud saygısızlığını dilim döndüğünce çekimler yaparak anlattım. Suudi Arabistan'da Resullullah Efendimizin doğduğu ev çöp evdi. Buna karşılık Osmanlı'ya karşı bazı aşiretleri örgütleyip ayaklanma başlatan İngiliz casusu Lawrence'in Cidde'deki evini müze yapmıştı Suudlar.
Yüzbinlerce Müslümanın katili ve Osmanlı'nın parçalanmasını sağlayan casusun ikamet ettiği ev pırıl pırıldı. "Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence'in karargahı" yazıyordu o eve asılan tabelada.
Onu korumak, kollamak, temizlemek için her gün görevliler harıl harıl çalışıyor, milyon dolarlar harcanıyordu..
İşte bu manzara başta belirttiğim bana yöneltilen soruların cevabını veriyordu aslında.
Biz Lawrence, Gertrude Bell, Hempher gibi belli başlı casusların isimlerini biliyoruz.
Aslında İngiliz Savaş bakanlığı tam 5000 genci istihdam ederek onları eğitimden geçirdi.
Arapça ve İslam dersleri verdi.
Ardından bu 5000 casus Osmanlı topraklarında farklı bölgelere gönderildi. İlk öncelikli görevleri Osmanlı'nın en ücra köşelerine kadar giderek, Hilafetin merkezi İstanbul'daki İslam inancı va yaşayışından farklı düşünenleri tespit etmek, onlarla yakınlaşmaktı.
İstanbul'da bile "Müslüman olduk. Adımız Mehmet, Ahmet, Muhammed" diyerek camilere gidip, alim olanları buldular.
Onlardan İslam dini eğitimi alarak önce İstanbul'daki gerçek İslam inancını öğrendiler.
Ardından Savaş Bakanlığı'nın talimatı ile en uzak vilayetlere hatta köylere kadar dağılarak aykırı tip avına çıktılar. Mason localarında devşirilen, üstat hatta loca başkanı, yardımcısı yapılan alim görünümlü sapıkların yetiştirdiklerine kadar gittiler. Onları avuçlarının içine alarak, eğiterek, örgütleyerek büyüttüler. Binlerce insanın bu sapıkların peşinden gitmesine yol açacak fitne operasyonları gerçekleştirdiler. Suudi Arabistan'da devşirdikleri elemanla gerçek İslam'ın dışına çıkıp, Müslümanları "Mürted" olarak görecek bir mezhep kurdular. Vehabilik mezhebi adını olan bu oluşum Peygamber Efendimiz döneminde dahi sahte peygamberlerin fışkırdığı bir kentte kuruldu. Bu sapkınlığın kurucusu İngiliz casusu Hempher İslam coğrafyası'nda "Adım Muhammed" diye dolanıyordu. Anılarını yazdığı kitapta Savaş Bakanlığı'ndan gelen talimatı bakın nasıl açıklıyordu; "Müslümanlar arasındaki ihtilafları iyi tanıyıp derinleştireceksin. Osmanlı Devleti'ni ancak böyle yıkabiliriz. Yoksa sayıca az bir devlet, çok olan milletlere nasıl hükmedebilir Zayıf noktalarını bulup oradan içeri girmeli ve halkı idarecilere karşı isyana teşvik etmelisiniz." İş öyle bir hale getirildi ki, Peygamber Efendimiz'in doğduğu evi çöp ev, İngiliz casusun malikanesini müze yapıp kutsayacak kadar akıl tutulmasına sokulan bir güruh doğuruldu. O güruhun içinden Suriye'de ve Irak'ta binlerce Müslüman'ı doğrayan Vehabi DEAŞ kuruldu. O DEAŞ Gazze soykırımının ilk başladığı günlerde fetva yayınlayıp "Filistinlileri öldürmek caizdir.
Çünkü onlar dinden çıkmış mürtedlerdir" diye taraftarlarına emir yağdırdı. Bu emir üzerine Suriye'de PKK'nın elinde olan cezaevlerinde yaşayan 1500 DEAŞ'lı gönüllü olarak İsrail ordusuna katıldı. Kendisi de Vehabi olan ve Müslümanları dinden çıkmış mürted olarak görüp bunu açıklamaktan çekinen Suud Prensi de "Filistin benim umurumda değil" diyerek içindekini kısmen dışarı vurdu.
Osmanlı alimleri "Hz Ebubekir Efendimiz Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür" diyordu.
Şiiliği Yahudiler kurdu. Öyle bir mezhep oluşturdular ki, Hz.
Ebubekir Efendimiz'den tutun Hazreti Ömer (Radiyallahü anh)a kadar Eshab-ı Kiram'a ağzına geleni söyleyen, hakaret ve küfür yağdıran bambaşka bir inanç oluşturup sahaya sürdüler. Yıllarca İslam coğrafyasının birleşmesini engelleyecek, sapkınlığı artıracak fitne tohumlarını Müslümanların olduğu her yerde toprağa ektiler. Son yıllarda işi öyle bir hale getirdiler ki, kendi kurdukları bozuk inançları bile fitne uğuruna birbirine düşürdüler. Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da Vehabi-Şii çatışmaları çıkararak, kullanışlı elemanlar üzerinden bu ülkelere girip çöktüler. Yemen'de yine Şii-Vehhabi çatışması çıkardılar. Bu elemanların kurgu çatışmaları sonucu Müslüman ülkeleri parçalara ayırıp un ufak ettiler. İsrail'e hayali vaad edilmiş topraklar yolunu açmak için kendilerini yırttılar.