Sağlıklı bir hayat yaşamanın temeli, dengeli beslenme prensiplerinin uygulanmasına dayanmaktadır.
Beslenmede gıdanın kalitesi başta gelen bir faktör olmakla beraber, beslenme esnasındaki sosyal davranışlar derinlik ve insan psikolojisine önem-li pozitif desteklerin sağladığı huzur duygularından anlaşılabilir. Aile içi veya sevilen dost bir toplulukla birlikte sofraya oturmanın, sağlığımız üzerindeki etkilerini ve önemini bilimsel araştırmaların değerlendirmeleriyle gözden geçirilmesi, beslenmemize fark- lı bir anlam katacağına da inanıyorum.
"Sosyal ilişkiler sağlığımız üzerinde belirleyici rol oynuyor. Son yıllarda mutfaktan, evde yemek pişirmekten ve ailece yenen yemeklerden giderek kopuyoruz. Gıda endüstrisi, mutfağımızı deta ele geçirdi ve bizi işlenmiş, hazır gıdalara alıştırdı. Bugün yediklerimizin çoğu fabrikalarda üretiliyor ve neticede obezite, diyabet ve kronik hastalıklar salgını yaşıyoruz. Bunların büyük bir bölümü, tamamen icad edilmiş ve sentetik olarak üretilmiş, mikrodalga fırında ısıtılarak yenen şeyler. Halbuki sevdiklerimizle dü- zenli olarak sofraya oturduğumuzda bunun sağlığa, diyete, strese, vücut kompozisyonuna bile o-lumlu etkisi oluyor. Başka bir deyişle, ne yediğimiz kadar, nasıl ve kiminle yediğimiz de büyük fark oluşturuyor.
Gıdanın kendisi elbette önemli ama, işin kültürel boyutunu da atlamamak şart. Brigham Young Üniversitesi'nin yaptığı, tam 300 bin kişiyi kapsayan bir araştırmaya göre: sağlıklı sosyal bağlar kurmuş kişilerin, tüm nedenlere bağlı erken ölüm oranı 50 daha düşük. İlişkilerimizin uzun ve sağlıklı yaşama etkisi de araştırmalarla sabit. Çünkü bu ilişkiler gıda ve egzersiz hakkındaki kararlarımızı ve genel ruh sağlığımızı belirliyor.
Dahası, düzenli birlikte yeme alışkanlığı olan ailelerde çocukların da kendilerini kronik hastalıklardan koruyacak hayatî besinleri, çok daha fazla tükettiği görülüyor. Cips gibi ultra-işlenmiş gıda tüketimi azalıyor. Mevcut rakamlar iyi değil. ABD'de ailelerin yalnızca 30'u sofraya düzenli olarak birlikte oturuyor. Böylelikle çok önemli bir koruyucu faktörden mahrum kalıyoruz. Haftada üç kez birlikte yemek yiyen ailelerde bile çocukların obezite ve yeme bozukluğu oranı çok ciddî şekilde düşüyor. Ebeveynler için de aynısı geçerli. Örneğin ailesiyle yemek yemeyen kişilerin, işyerindeki performansı gerilerken, stres seviyesi artıyor. Stres, kronik hastalık salgınındaki en önemli faktör. Doktora gelen kişilerin 80'i stresle bağlantılı bir sorun yaşıyor. Dolayısıyla ailemiz ve arkadaşlarımızla, yani sevdiklerimizle bir araya gelmek bizi koruyor.
Hayat kalitemizi etkileyen ö-nemli davranışların başında ge-len, mutfakta olmak, yemek yapmak başlı başına bir beceri ve insanlar bu konuda gereken bilgi ve beceriden yoksun. Halbuki mutfağımızı, sağlığımızı, aile bağlarımızı, sosyal çevremizi yeniden kazanmamız gerekiyor. İnsanlar birbirine bağımlı sosyal varlıklar. Birlikte yemenin çocuklar üzerindeki etkisi çok önemli. Çünkü sevdiklerimizle birlikte olunca kimyamız da değişiyor. Sempatik sinir sisteminden dinlenme ve sindirim odaklı parasempatik sisteme geçiyoruz ve daha fazla oksitosin salgılamaya başlıyoruz. Zihnimizden geçenler kimyamızı anında değiştiriyor. Kısacası birlikte sofraya oturmak, gerçek bir birleştirici. Bunun bir sebebi de, bir şeyler paylaşıp birbirimizi daha iyi tanıyarak stres atmamız. Sofrada hepimiz dinlenme ve kendimizi ortaya koyma durumuna geçiyoruz. Gün içinde yaşadıklarımızı, akşam yemeğinde ailemizle paylaşıyoruz. Bazen kü-çük, bazen büyük olaylar üzerine konuşuyoruz. İçimizi döküyoruz. Bu sayede birbirimizle bağ kurmaya giden yolu da açıyoruz. Böyle önemli bir birleştiriciden mahrum kalınca, hayatın kargaşası içinde savrulup gitme riskimiz artıyor.