Dr. İbrahim Pazan Eski müellifler, yazılarının arasına yeri geldikçe mısra, beyit ve daha uzun manzumeler serpiştirirler. O sırada anlattıkları hususun anlaşılmasını kolaylaştırmak maksadıyla şiirin o 'sihirli' tesirinden faydalanırlar. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de mektuplarında pek çok Farsça ve az miktarda da Arapça manzume kullanmıştır. Sadece Farsça manzumeler göz önüne alındığında, bütün 'Mektûbât'da geçen farklı mısra sayısı 70, farklı beyit sayısı ise 145'tir. Ayrıca 2, 3 ve 4 beyitten meydana gelen manzumelerdeki farklı beyit sayısı 58'dir. Bu durumda toplam farklı Farsça mısra sayısı 476 olmaktadır. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kendisine ait manzumeleri vardır. Geçtiğimiz yüzyılın en büyük İslam âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri (1865-1943), Osmanlı Devleti'ndeki İslam medreselerinin en yükseği olan Medresetü'l-Mütehassısîn'de tasavvuf müderrisi yani ordinaryüs profesörü idi. Derslerinde ve mektuplarında "İslam dininde, 'Mektûbât' kitabı kadar kıymetli hiçbir kitap yazılmamıştır" ve "Allah'ın kitabı olan Kur'ân-ı Kerîm'den ve Peygamberimizin hadîs-i şerîflerinin toplanması ile meydana gelmiş olan 'Buhârî'den sonra en kıymetli, en üstün kitap, İmâm-ı Rabbânî'nin 'Mektûbât' kitabıdır" buyurduğunu, talebelerinden Hüseyin Hilmi Işık Efendi (1911-2001) nakletmektedir. Sözün kısası, 1563-1624 yılları arasında Hindistan'da yaşayan büyük İslam âlimi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin 'Mektûbât' kitabı, çok kıymetli kelâm ve fıkıh bilgilerini ihtiva eden, Resûlullah'ın güzel ahlakını açıklayan uçsuz bucaksız bir deryadır. İlk ikisi sağlığında, üçüncüsü de vefatından sonra olmak üzere üç ayrı talebesi tarafından, üç cilt hâlinde toplanmıştır. 'Mektûbât'ta, birinci ciltte 313, ikinci ciltte 99 ve üçüncü ciltte 124 olmak üzere toplam 536 mektup vardır. EN GÜZEL TERCÜME Aslı Farsça olan 'Mektûbât'da az miktarda Arapça ve Arapça-Farsça karışık mektuplar da mevcuttur. Farsça 'Mektûbât' dünyanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli yıllarda defalarca basılmıştır. Urduca ve Arapçaya da çevrilmiştir. Osmanlılar zamanında Müstakîmzâde Süleyman Sa'deddin Efendi (v.1788) tarafından 1745 yılında Türkçeye çevrilmiş ve 1860'ta İstanbul'da basılmıştır. Ancak bu tercüme hem karışık hem de hatalıdır. Bu çok kıymetli eserin birinci cildinin günümüz Türkçesine tercümesi Hüseyin Hilmi Işık Efendi (1911-2001) tarafından yapılmış ve ilk olarak 1968'de bastırılmıştır. İkinci ciltteki 99 mektuptan 45, üçüncü ciltteki 124 mektuptan 38 tanesinin tercümeleri yine Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin 'Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye' kitabında mevcuttur. Ayrıca ikinci cildin diğer 2 mektubu Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin 'Eshâb-ı Kirâm'; üçüncü cildin diğer 4 mektubu 'İslâm Ahlâkı', 'Hak Sözün Vesîkaları' ve 'Fâideli Bilgiler' kitaplarında yazılıdır. Hüseyin Hilmi Işık Efendi bu tercümeleri, hocaları Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ve oğlu Ahmed Mekki Efendi'den işittiği, bunların da İmâm-ı Rabbânî hazretlerine kadar uzanan üstatlarından asırlar boyunca süzülüp gelen nadir bilgilerin ışığında yaptığından çok kıymetlidir. Piyasada mevcut diğer tercümelerde ise kesif bir tercüme kokusu hemen hissedilmekte, okurken insana zevk vermemektedir. ŞİİRİN SİHİR TESİRİ Daha önce yayınlanan bir yazımda 'Mektûbât'da mevcut 536 mektubun kimlere gönderildiğini incelemiş, listeler hâlinde vermiştim. Bu yazımda ise 'Mektûbât'ta geçen Farsça manzumeler üzerinde duracağım. Bu vesileyle bu mübarek kitabın içindeki 536 mektubun tamamının aslını, defalarca gözden geçirmek nasip oldu ki bunu bir saadet olarak telakki ediyorum. Önceki müelliflerin âdeti şöyledir ki; ister dinî olsun ister başka bir alanda olsun yazılarının arasına yeri geldikçe mısra, beyit ve daha uzun manzumeler serpiştirirler. O sırada anlattıkları hususun anlaşılmasını kolaylaştırmak ve zihinlerde kalıcı olmasını sağlamak amacıyla şiirin o sihirli tesirinden faydalanırlar. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de mektuplarında pek çok Farsça ve az miktarda da Arapça manzume kullanmıştır. Bunların büyük çoğunluğu, devrinin ve önceki devirlerin şairlerine aittir. Kendisine ait olanlar da mevcuttur. Şiirlerini en fazla kullandığı şairler, vefat ettikleri yıllara göre sıralanmış olarak Ferîddüdîn-i Attâr (v. 6181221), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (v. 6721273), Sa'dî-i Şîrâzî (v. 6911292), Hâfız-ı Şîrâzî (v. 7921390) ve Molla Abdurrahmân Câmî'dir (v. 8981492). Tespitlerime göre 'Mektûbât'ta mevcut 536 mektuptan, birinci ciltte 126, ikinci ciltte 45 ve üçüncü ciltte 69 olmak üzere toplam 240 mektupta herhangi bir manzume yoktur. Kalan 296 mektubun 159'unda birer, 137'sinde birden fazla manzume vardır. En çok manzume birinci cilt 260. mektuptadır ki risale uzunluğundaki bu mektupta 13 manzume bulunmaktadır. Bu sayılara hem Farsça hem de Arapça manzumeler dâhildir. 'MEKTÛBÂT'IN FARSÇA MANZUMELERİ Sadece Farsça manzumeler göz önüne alındığında, bütün 'Mektûbât'ta geçen farklı mısra sayısı 70, farklı beyit sayısı ise 145'tir. Ayrıca 2, 3 ve 4 beyitten meydana gelen manzumelerdeki farklı beyit sayısı 58'dir. Bu durumda toplam farklı Farsça mısra sayısı 476 olmaktadır. Tabiatıyla bir manzume birden fazla mektupta geçebilmektedir. Bu sayılar aşağıda yeri geldikçe belirtilecektir. Ayrıca manzumelerin Farsça asılları da bilgi olarak parantez içinde verilecektir. Bu manzumelerden örnekler verirken hangi hususun anlatılmasından sonra yazıldığını da belirtmek faydalı olurdu. Ancak bu şekilde yazı çok uzayacağından sadece iki misal verilmekle yetinilecektir. Diğerlerini merak eden kıymetli okuyucularımızın, Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin yukarıda saydığım 'Mektûbât Tercemesi' ve 'Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye' ile diğer kitaplarındaki mektupları okumalarını tavsiye ederim. EN ÇOK TEKRARLANAN İKİ MISRA 'Mektûbât'da iki farklı Farsça mısra on beşer ayrı mektupta geçmektedir ki bu bakımdan en yüksek sayı budur. Bu mısraları geçtikleri birer mektuptan ilgili bölümlerle birlikte peş peşe veriyorum: "Şimdi, bütün arzum, Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" unutulmuş sünnetlerinden birini meydana çıkarmaktır. Tasavvufun hâlleri ve mevâcîdi kendinden geçmek, heyecan ve zevk, isteyenlerin olsun! Yapılacak, en mühim iş, bâtını yani kalbi ve rûhu büyüklerin sevgisi ile yaşatıp zâhiri yani hisleri