Başbakan Said Halim Paşa'nın Ermenilerce şehid edilmesi (6 Aralık 1921 akşamı)
HALİT KANAK
1919 Ekim başında Erivan'da yapılan Taşnaksutyun Partisinin (1890'da kurulan Ermenistan Devrimci Federasyonu) 9. Kurultayının amacı Türklerden intikam alma planlarının görüşülmesiydi. Uzun konuşmalardan sonra sözü 1884 Elazığ doğumlu Şahan Natali aldı. Ağır ağır başladığı konuşmasını hırçın ve sert söylemlerle şu şekilde bitirdi. İntikam İntikam.
Evet, kimin intikamını kimden alacaklardı. 1. Dünya Savaşı boyunca eli silah tutan bütün erkekler seferberlikte iken; Anadolu'daki şehir, kazâ ve köyleri basarak savunmasız insanları işkenceyle öldürmüşler, fakat kana doymamış olacaklar ki hâlâ intikam peşinde koşuyorlardı.
Güyâ intikam almalarının sebebi; 1914 dünya savaşını bahane ederek velînimetleri devletlerine karşı isyana kalktıklarında, yıllarca iç içe yaşadıkları en samimi komşularının kapılarını kırarak yaşlı, çocuk demeden bu milletin evlatlarını imha etmelerini engellemek için Ermenilerin güvenli bölgelere tehcir edilmeleriymiş. Yâni mâsûm Türklere karşı yaptıkları katliamı durdurdukları için bu emri verenlerin suikastle öldürülmeleri gerekiyormuş.
Bunun için eski Yunan döneminden gelme ceza veren, öç alan tanrıça anlamına geldiği için adını "Nemesis Operasyonu" koydukları bir dizi planlamalar yaptılar. Kendilerinin durdurulmasına kimler ön ayak oldu ise. Tehcir kararını kimler aldı ise. Kimler vesile olup,uygulamayı başlattı ve icraata geçirdi ise tek tek yazdılar. Listenin 650 kişiye dayandığını görünce eleme yaptılar sayıyı 41'e indirerek burada sabitlediler.
Sonra da operasyonu başlatmak için bir birim kurdular, başına da 1896'da Karaköy'deki Osmanlı Bankası'nı basan Ermeni Grubun elebaşısı Erzurum doğumlu Karekin Pastırmacıyan'ı (Armen Karo) getirdiler. Bu kişi, banka baskınından affedilince 1908-1912 yılları arasında Erzurum Milletvekili olarak Meclis-i Mebûsan'da bulunmuş, 1914 dünya savaşı çıkınca Ermeni Gönüllü Tugaylarını kurarak 1915 yazında Van katliamını organize etmişti.
Bunun yanı sıra saldırı birimine finansal destek sağlaması amacıyla özel fon oluşturuldu. Başına da Şahan Natali ile Grigor Merdyanov getirildi. Ayrıca bir de istihbarat birimi kuruldu. Bunun sorumluluğunu da Graç Papazyan üstlendi.
Kanlı eylemler yapacak bu örgütün merkezini de İstanbul'da çıkarttıkları Ermenice gazete ve matbaa idâri binalarını yaptılar. Aynı binada Ermeni Devrimci Federasyonuna bağlı olarak infaz bürosu kurdular. Osmanlı Devletinin teslim olduğu Mondros Mütarekesi'ni fırsat bilerek, güyâ bu asil milletten intikam almak için hemen hain planlarına başladılar. Devletin eski yöneticilerinden Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Dr. Nâzım, Dr. Bahaddin Şâkir, İsmail Canpolat, Vali Cemal Azmi Beyi gıyaplarında yargılayarak öldüm kararlarını çıkarttılar. Said Halim Paşa da bunlardan bir tanesiydi.
Sıra aldıkları infaz kararlarını uygulamaya gelmişti. Önce, 15 Mart 1921'de Talat Paşa Berlin'deki evinden çıktığı sırada Ermeni Devrim Federasyonu üyesi Erzincan doğumlu Sogomon Tehliryan tarafından başından vurularak şehid edildi. Katil'e cinayetten sonra kaçmaması, bilakis cesedin üzerine basarak polisin gelmesini beklemesi tembih edilmişti. Öyle yaptı. Katil ilk sorgusundan itibaren cinayeti bilerek, tasarlayarak işlediğini söylemesine rağmen mahkemenin ikinci gününde "geçici delilik" gerekçesiyle beraat ettirildi.
Ardından, 18 Temmuz 1921'de sözde Bakü'deki Ermeni Katliamlarından sorumlu tuttukları zamanın Azerbaycan İçişleri Bakanı Behbud Han Civanşir'i İngiliz işgâlindeki İstanbul'da Pera Palas'ın önünde Torlakyan'a vurdurdular. Katil yargılanmadı, ABD'ye gönderdiler. Katil, Talat Paşa'yı vuran Tehliryan gibi suçu hemen kabullenmesine rağmen, İngiliz askerî mahkemesince "suçlu ama sorumlu değil" diye saçma bir kararla beraat ettirildi.
Sonra da, intikam tanrıçası anlamına gelen "Nemesis Operasyonu" dedikleri hain cinayetlerine devam ettiler. Sırada, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devletini arkadan vurduklarından dolayı tehcir edilen Ermeniler için alınan kararda dönemin Başbakanı Said Hilmi Paşa vardı.
SAİD HALİM PAŞA'NIN HİZMETLERİ
Harbiye Nazırlığı olarak kullanılan bugünkü İstanbul Üniversitesi ana kapısından çıkan otomobil Beyazıt Meydanını baştanbaşa geçtikten sonra divan yoluna bağlanacakken karşılarına çıkan düzmece bir cenaze alayına yol vermek için durduğu sırada arabaya dört bir koldan ateş açıldı.
Arabada, dönemin İstanbul muhafızı Cemal Paşa'nın suikast ihbarlarına aldırmayan Sadrazâm ve aynı zamanda Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa ve yaveri İbrahim Bey bulunuyordu. Her ikisi de saldırıdan kurtulamadı.
1913'ün 11 Haziran günü öğle saatlerinde meydana gelen olay, sonradan yakalanarak idam edilen Topal Tevfik ve adamlarına rağmen aydınlatılamadı...
Boşalan Başbakanlığa vezirlik rütbesi verilerek Said Halim Paşa atandı ve hemen göreve başladı. Mahmud Şevket Paşa, ertesi gün Hürriyet-i Ebediyye Tepesi'nde toprağa verilirken, 279. Osmanlı Sadrazâm'ı Said Halim Paşa'yı zorlu günler bekliyordu...
19 Şubat 1864'te Mehmet Ali Paşa'nın torunu olarak Kahire'de doğan Said Halim, 6 yaşında iken sonradan Devlet Şûrâ üyesi olacak babası Mehmed Abdülhalim Paşa ile birlikte İstanbul'a taşındı. Dedeleri Anadolu'dan Kavala'ya göç etmiş köklü bir Türk ailesiydi.
Küçük yaşta Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce öğrendi. Üniversite tahsilini kardeşi Abbas Halim Bey'le İsviçre'de tamamladı. Sultân II. Abdülhamid tarafından sivil paşalık rütbesiyle 21 Mayıs 1888'de Şûrâ-yı Devlet üyeliğine tayin edildi. Görevindeki başarılar Sultân'ın gözdesi haline gelmesine vesile olduysa da, kendisine atılan asılsız iftiralar yüzünden günümüzde kendi adıyla anılan boğazdaki yalısına çekildi. Fikrî, ilmî, edebî sohbetler yapmaya başladı. Konusunda üstâd olanları himâye etmeye başladı.
Said Halim Paşa yalısında yapılan İlmî toplantılara; İbnü'l Emin Mahmud Kemal, Mehmet Âkif, Celaleddin Ârif gibi şahsiyetler katılmaya başlayınca, tekrar Saray'a ihbar edildi. Bu yüzden 7 Aralık 1905'te Padişah irâdesiyle Mısır'da ikâmet etmesi emredildi. Önce Mısır'a sonra kardeşi Abbas Halim'le Avrupa'ya geçti.
1908 yılında yapılan seçimlerde Yeniköy Belediye Başkanlığına, ardından İl Genel Meclis Başkan Yardımcılığına seçildi. Aynı yılın aralık ayında bu kez Sultân II. Abdülhamid Hân tarafından Âyan Meclisi Üyeliğine seçildi.
Said Halim Paşa, 1909 Mart'ında yine Sultân Abdülhamid Hân tarafından Türkiye Merkez Bankası yönetimine atandı. 31 Ocak 1913'te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl Cemiyet'i Tedrisiye-i İslâmiye'nin başkanlığına seçildi. Yerli malının üretimi ve tüketimini teşvik için kurulan İstihlâk-ı Milli Cemiyeti'nin üyesi oldu.
Sadrâzâm ve Harbiye Nâzırı Mahmud Şevket Paşa 11 Haziran 1913'te öldürülünce; onun yerine 3 yıl, 7 ay, 21 gün sürecek Sadrazâmlık dönemi başladı. 15 Ekim 1915 tarihine kadar Dışişleri Bakanlığını da üzerine almıştı. Bu süre içerisinde özellikle Adalar üzerinde durdu ve Edirne'nin geri alınmasında büyük gayret gösterdi. Bundan dolayı padişah tarafından kendisine Murassâ İmtiyaz nişanı verildi.
2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile ittifak antlaşması onun yalısında yapıldı. 1913 ve 1916 yılları arasında İttihat Terakkî'nin genel başkanlığını da yapan Said Halim Paşa, sadâret makamından rahatsızlığını ileri sürerek 3 Şubat 1917'de istifa etti.
Said Halim Paşa'nın Başbakanlık döneminin yarısından fazlası I. Dünya Savaşı devresinde geçti. Bu dönemde Hükümetin Türkiye'yi sebepsiz ve vakitsiz savaşa soktuğu zaman zaman dillendirilse de, Paşa bu isnatları asla kabûl etmez.
Nitekim "Türkiye'nin Harb-i Umumi'ye İştirakindeki Sebepler" başlığı ile ölümünden sonra bir bölümünün Sebil'ürreşad Dergisinde yayınlandığı hatıralarında şöyle demektedir:
"Sevr Muahednâmesi ile yağma ve talan edilen Türk mevcûdiyet-i milliyesinin silaha sarılarak müdafaa edilmesi mecburiyet-i kat'isinden şüphe edilemiyorsa, 1914'te de büyük harbe Türkiye'yi iştirak ettiren sebeplerin meşruluğundan şüphe edilemez" demektedir.
Üstelik Paşa, "Rusya ve diğer itilaf devletlerinin Türkiye için besledikleri düşmanca tutumun yeni olmadığını, özellikle Osmanlı Devleti'ni dağıtma, parçalama ve Türk'ü tarih sahnesinden silme planlarının Birinci Dünya Savaşını doğuran başlıca sebeptir" diyerek önemli bir tespitte bulunmuştur...
Fakat 1. Dünya Savaşında erkeksiz Anadolu'da katliam yapan Ermeniler haklı olarak güvenli bölgelere gönderildiği için "Ermeni tehciri" sorumlusu olarak suçlandı. Ermenilerin ispiyonlamasıyla Mondros Mütarekesi'nden sonra işgâl altındaki İstanbul'da 10 Mart 1919'da tutuklandı. 2 ay, 18 gün Bekirağa Bölüğü olarak bilinen hapishanede usûlen yargılamanın ardından 28 Mayıs 1919'da İngilizler tarafından önce psikolojik baskı için Mondros Mütârekesinin imzalandığı Limni Adasındaki Mondros'a, ardından 144 arkadaşıyla Malta'ya Polverista esir kampına gönderildi. Esaret altındayken Hayber'de İngiliz ve Şerif Hüseyin kuvvetlerince kuşatmada yaralı olarak yakalanarak Malta'ya getirilen Kuşçubaşı Eşref'le işgâl altındaki vatan topraklarının kurtarılması konusunda uzun görüşmeleri oldu.
PAŞA'NIN ŞEHÂDETİ
29 Nisan 1921'de Malta'da serbest bırakıldığında İşgâl altındaki İstanbul'a dönme isteği reddedildi. İngiliz işgâli altındaki Mısır'a akrabalarının yanına gitmesine de izin verilmedi. Zâten düşmanları ve İngilizler, paşa Türkiye dışında kalırsa daha kolay yem olacağı görüşünü savunuyorlardı. Paşa önce Sicilya'ya oradan da Roma'ya geçerek Via Eostollio'da Kont Alberto Massei'nin, Bartolomoe Eustachio Sokağı 18 numaradaki villasını kiralayıp oraya yerleşti.
O günden sonrada Ermeni militanlar tarafından adım adım izlenmeye alındı. Said Halim Paşa'nın izini sürmek üzere bir militan Roma'ya gönderildi. Ardından infazı gerçekleştirmek üzere Arşavir Şıracıyan da 30 Haziran 1921'de Marsilya'ya, oradan da Roma'ya geçti ve daha önce bilgi toplamak için gönderilen "Yoldaş M" ile birlikte suikasti gerçekleştireceği güne kadar Said Halim Paşa'yı takip etti. Paşa'nın nerede oturduğunu, kimlerle görüştüğünü, katıldığı toplantılara, konağına hangi saatlerde girip-çıktığına, yakın ilişkide olduğu insanlar ve hizmetkârına kadar ayrıntılı bilgi topladı. Bu saldırının organizatörleri arasında Ermenistan'ın eski Roma büyükelçisi Mikâel Vartanyan ve ekibi vardı.
Bu arada; Said Halim Paşa hem dünyadaki gelişmeleri izliyor, hem de kendisi kabûl edilmediği halde Anadolu'daki Millî Mücâdeleye hatırı sayılır şekilde maddi destek sağlıyordu. Fakat kendisini katletmeye kararlı Ermeni militanlar tarafından kurulan çember daralıyordu. Kendisine Talat Paşa'nın Berlin'de Ermenilerce şehit edildiği, dolayısıyla çok dikkatli olması gerektiği söylendiğinde dostlarına şunları söyledi;
"Yaşım altmışa merdiven dayadı, muhteşem bir imparatorluk elimizde can verdi. Bu şahsî bir günahım olmadığından vicdanım müsterihtir. Fakat ne de olsa O, (vatan) tehdit altındayken ve ben bu Vatan-ı Aziz'e hizmet etmekten men edilmiş iken zaten ölü halinde değil miyim Kader ne ise o olur. Belki daha hayırlısıdır. Şehâdetin nevileri vardır. Cenâb-ı Hakk beni ve mesâi arkadaşlarımı af buyursun. Tarih de hakkımızda insaf ile adl, hakkâniyet ve bî-taraf ile hüküm versin. Bundan sonra yegâne temennim ve emelim budur."