Günümüzde yalan da bir ürün...
O nedenle tek vasfı tüketicilik olanların yalanlara kanmaması imkânsızdır.
Hele hayallerle yaşayanlar için yalan bazen bir hediye, bir bağışa dönüşüverir.
Nereye kadar
Eski zamanlarda yaşıyor olsak...
Yalancının mumu yatsıya kadar derdim...
Sonrası karanlıktı.
Şimdi çağ değişti...
Bir yalan ötekine bağlanıyor; uzun bir yalanlar zinciriyle yıllar geçiyor.
Yalan söyleyen ile yalan dinleyen birbirine ayrılmaz bağlarla bağlanıyor.
"Bir daha söyle, bir daha" tezahüratları yalancıyı cesaretlendiriyor.
Olmaz öyle şey demeyin! Bütün varlığını seri yalanlara bağlamış siyasetçilere ve kitlelerine bakın, anlarsınız.
Ya da çevrenizdeki mitomanlara bakıp neden onları hayatınızdan çıkartamadığınızı sorgulayın, ne dediğimi anlayacaksınız...
"Siyasette Yalan" başlıklı çalışmasında Hannah Arendt, "yalan söyleme becerisi" ile "iş yapma yetisi ve iradesi"nin aynı kaynaktan; "hayal gücü"nden çıktığını söylüyordu, haklıydı.
Siyasi yalanlar yapılan işe ilişkin "kandırmaca"lardı; eylem, asli özelliğini yalanların arkasında saklıyordu.
Ancak bugün olay daha farklı...
Nasıl mı
Bizim "meşhur" yerel yönetimlere bakın mesela...
Hiçbir şey yapmıyorsun...
Ama yaptığını iddia ediyorsun.
Yaptıkların yok mu
Tek tük...
O zaman da 40'ı 90 diye anlatıyorsun kürsüden, 90'ı, 900 diye...
Rahatsın çünkü...
Niye
Çünkü nasılsa, "ürün"ün alıcısı çok...
Nasılsa mürit, mürşidi(!) uçuruyor...
Dönelim gündelik hayata...