Kıbrıs'ta geri adım atılmamalı, tanınmaya odaklanılmalıdır

6 Haziran günü, Atina Haber Ajansı, BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin'in bir gece önce BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından servis ettiği haberde, Holguin'in, Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerinin yeniden başlaması için ortak bir uzlaşı alanı bulma çabalarının bir parçası olarak Kıbrıs'taki görevine üç ay daha devam edeceğini bildirdi Haberin duyulmasının hemen ardından temasa geçtiğim KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanlığından ertesi gün yapılan açıklamada ise "BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar'ın görev süresinin uzatıldığına dair Rum basınında yer alan haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Haberlerin doğru olmadığı BM kaynaklarından da teyit edilmiştir." denilerek haber yalanlandı. Rum-Yunan ikilisinin KKTC'nin tanınmasını engellemek üzere uygulamaya koydukları stratejinin bir parçası olan kişisel temsilcinin atanması ve şimdi de görev süresinin uzatılması ile ilgili girişimleri halen sürmektedir.

Cumhurbaşkanı Tatar ve Türk Dışişleri bu konuda tam bir görüş birliği içerisindedir. Holguin'in Şahsi Temsilci Olarak Atanması ile ilgili Anavatan Türkiye Dışişlerinin 5 Ocak 2024'te yaptığı açıklama çok nettir: "Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Kolombiya eski Dışişleri Bakanı Maria Angela Holguin Cuellar'ı Kıbrıs konusunda Şahsi Temsilci olarak atadığını açıklamıştır. Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, söz konusu atamanın yapılmasına iki koşul ile rıza vermiştir. Bunlardan ilki, Şahsi Temsilci'nin görev yönergesinin Ada'daki iki taraf arasında yeni resmi çözüm müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin olarak ortak zemin bulunup bulunmadığının araştırılmasıyla sınırlı kalmasıdır. İkincisi ise, Şahsi Temsilci'nin görev yönergesinin süresinin altı ayı aşmamasıdır. Nitekim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Tatar da bu hususun altını çizmiştir." Türk tarafının bu kadar açık ve net duruşuna rağmen Rum-Yunan kaynakları Holguin'in görev süresinin Eylül ayına kadar uzatıldığı hususunda ısrar etmektedir.

Güney Kıbrıs gazetelerine yansıyan haberlerde BM Genel Sekreteri'nin, kişisel temsilcisine destek verdiği, Türk tarafının talep ettiği gibi görevini sonlandırmaktan kaçındığı ve durumun gözden geçirilmesi için yeni bir takvim belirlediği, Guterres-Holguin görüşmesi ve Guterres-Gerapetrini-Holguin görüşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni dönüm noktasının, Eylül ayı ve BM Genel Kurulu olduğu iddia edilmektedir.. Guterres'in tek yanlı böyle bir karar üretmesi, Türkiye ve KKTC'nin başından belirledikleri şartları ve verdikleri rızayı yok sayarak, yeni takvim dayatmaya kalkışması büyük bir rezalet, skandal, diplomatik nezaketsizlik, hadsizliktir ve kesinlikle kabul edilmemelidir. Mutlu Barış Harekatı'nın 50.yıldönümünde KKTC gerçeğini kabullenip, devletimizi tanımaya hazırlanan başta kardeş Azerbaycan olmak üzere diğer ülkeleri bu kararlarından geri adım attırmaya yönelik Bizans oyunlarına şiddetle karşı çıkılmalıdır.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in geçtiğimiz günlerde Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) 13. Genel Kurulu dolayısıyla Bakü'de bulunan parlamento başkanlarını kabulünde "AZERBAYCAN OLARAK KKTC'NİN TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATINA ASİL ÜYE OLMASINI DESTEKLİYORUZ. BU ÇOK DOĞALDIR. ÇÜNKÜ TARİHSEL AÇIDAN KKTC TÜRK DÜNYASININ BİR PARÇASIDIR. ORADA YAŞAYAN TÜRKLER BİZİM KARDEŞİMİZDİR." diye destek vermesi, Cumhurbaşkanı Tatar'ı Temmuz ayında Şuşa'da yapılacak TDT Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi'ne davet etmesi oldukça memnuniyet vericidir. Aliyev'in desteğinden rahatsız olan GKRY Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos,Aliyev'in açıklamalarını yorumlarken KKTC'nin üyeliği ile ilgili Türk Devletleri Teşkilatının tüzüğünü değiştirmeye yönelik "hukuk dışı" bir girişimle şekillenen bir geçmiş olduğunu belirterek, "Önerilen değişiklik henüz onaylanmamıştır. Bununla birlikte, yasadışı varlığın bu tür çeşitli toplantılara gözlemci olarak davet edildiğini görebiliyoruz" dedi. Kombos "Buna rağmen, her zaman olduğu gibi, bunu önlemek için kendi gayretlerimizi gösteriyoruz" diyerek, Kıbrıs Türk halkına yaşam hakkı tanımayan düşmanca tavrını ve ada gerçeklerinden kopukluğunu bir kez daha ortaya koydu.