İstibdadın fitne ve tuzakları

"Kavmin efendisi hizmetkârıdır" mealindeki hadis-i şerifin bir manasını "Şeriat âleme gelmiş, ta istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin" şeklinde açıklayan Üstad Bediüzzaman, hayatı boyunca istibdada karşı net bir tavır almış, boyun eğmemiş ve çok kararlı bir mücadele vermiş.

Ve bu mücadeleyi verirken, istibdadın kendi bekasını devam ettirmek için uyguladığı dessas taktik ve tuzaklara dikkat çekmiş.

İstibdadın "çok nam ve suretlerde kendini gösterip, çok dam (tuzak) ve planlar istimal ettiğine" işaret ederken, bunların en başında ihtilafları körükleyip ittihada engel olma taktiğinin geldiğini vurgulamış.

İstanbul basınında çıkan ilk makalesinde "millet hâkimiyetini temin eden kamuoyunun amansız düşmanı" olarak nitelediği istibdadın, ihtilaf çıkararak kamuoyunu bölüp imha etmeye çalıştığını ifade etmiş.

Mesela Osmanlının son döneminde bazı Jön Türkler için ortaya atılan "Masondurlar, dine zarar ediyorlar" iddiasını "İstibdat kendini ibka etmek (devam ettirmek) için şu telkinatı vermiştir" diyerek reddetmiş.

Aynı şekilde Osmanlı bünyesinde asırlarca "millet-i sadıka" olarak anılan Ermenilerle ilgili olarak sorulan "Bize düşmanlık edip hile ve hıyanet ediyorlar; nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz" sualine şu cevabı vermiş:

"Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdadın zevaliyle dostluk hayat bulacak."

Altı asırlık ömrünü, şahıs istibdadının yerini alan komite istibdadıyla tamamlayan Osmanlı tarihe karıştıktan sonra çok daha katı ve şiddetli bir istibdat, yeni Türkiye devletinde cumhuriyet adı altında tesis edilen tek parti ve tek adam rejimiyle ülkeye musallat olmuş.