Kendisi çok istiyor, hatta bölünmüş solun geleceği olduğunu, şimdiki Cumhurbaşkanı bir kez daha seçilirse ülkenin felakete sürükleneceğini iddia ediyor. Ancak dünyada çok iyi tanınan bir belediye başkanı olmasına rağmen şu an için genel seçimde hiç şansı yokmuş gibi görünüyor. Ona göre ülkenin kurtuluşu kendisi. Bahsettiğim Paris'in belediye başkanı Anne Hidalgo. Fransa'da Nisan ayında yapılacak seçimde sosyalistlerin adayı olarak yarışacak. Seçim kampanyasını geçen sene Eylül ayında başlattı, en son aday olmasını kanunen gerektirecek 500 sponsoru da buldu. Ama kampanya başladığından beri bir türlü sol rüzgar estiremedi. Şu anda anketlerde yüzde üç görünüyor şansı. Fransız sosyalistleri için tarihi bir hezimet, seçim sonucu böyle çıkarsa solun bölünüp uzun süre toparlanamaması anlamını taşıyor. Kendisine ısrarla "solcu" demeyen Ekrem İmamoğlu da ilk yurtdışı ziyaretlerinden birini Paris'e yapmış, Hidalgo tarafından çok sıcak karşılanmıştı. Birkaç sene önce bu ziyaretin İstanbul'a ilham olabileceğini, Hidalgo'nun sol belediyecilik vizyonunun muhafazakarların elinden şehri alan sosyal demokratlara yol gösterebileceğini hayal etmiştim. Ama Ekrem İmamoğlu başka bir yolu tercih etti: hiçbir şey yapmama yolu denebilir. Kim bilir, belki de stratejik olarak doğru olan bu. Zira Hidalgo'nun Cumhurbaşkanlığı şansı yüzde üçte ama Paris'te onu destekleyenler de yüzde 40'ın altına düştü. Üstelik Fransa'da küçük şehirlerin belediye başkanları bile yüzde 70 gibi bir desteğe sahip çok popüler figürler oluyor genelde. PARİS BİLE DEĞİŞTİ Pazar günü Champs-Elysees trafiğe kapanmış, insanlar dev caddenin ortasında yürüyordu. Pandemi sırasında birçok büyük şehir değişti, ruhunu kaybetti. Ama Paris'te pek değişen bir şey olmamış gibi gözüküyor. Kentin pek çok mağazası, cafe'si, lokantaları yerli yerinde duruyor. Değişimin en çok göründüğü yerse Champs-Elysees. Tıpkı New York'taki alışveriş caddeleri gibi burada birçok boş dükkan var. Eskiden olduğu gibi Asyalı turistler olmadığından Louis Vuitton'un önünde kuyruk bile yok. Cadde gün geldi mi toparlayacak, eski canlılığına kavuşacak. Louis Vuitton'un yanında açılmayı bekleyen Dior mağazası bunun işareti. Birkaç sene önce caddenin tam orasında çok lüks bir mağaza açan Galeries Lafayette epey ilgi çekiyor. Dünyada mağazacılık biterken, alışveriş merkezleri kapanırken modanın kültürün önemli bir unsuru olduğu Paris'te görerek, deneyerek, etkilenerek satın almaya yatırım yapılıyor hala. Samaritaine tam 17 sene sonra yenilenerek daha da lüks bir şekilde geçen yaz açıldı ve tıklım tıklım. Louvre'un tam karşısında Comedie Française'e bitişik küçük bir hediyelik eşya dükkanı hep ilgimi çeker. Başta Tintin olmak üzere birçok küçük figürün satıldığı bu mağazanın iki senelik pandemide ayakta kalmasına imkan yok. New York'ta bir ay içinde dev zincirler kapandı, tarihe karıştı. Ama bu mağaza dimdik ayakta, hiçbir şey olmamış gibi varlığını sürdürüyor. Sosyal devlet küçük esnafın kıymetini bildiği için korudu, destekledi ve Paris'te hayat iki sene sonra bile hiçbir şey değişmemiş gibi devam ediyor. Yılda birkaç kere gelmeye çalıştığım "faşhon" week Paris'in en büyük özelliği 20 sene önce bile gittiğimiz lokantaların (Chez Louise!), alışveriş yaptığımız mağazaların, küçük pastanelerin çoğunlukla bıraktığımız gibi yerinde olmasıdır. Dünyada çok şey değişir, ama Paris zamanda durmuş gibidir. Ve mucizevi bir şekilde aynı kalitede hayatın ritmi sürer. Ama 2014'ten beri görev yapan Anne Hidalgo sayesinde Paris bile değişmeye başladı. Pandemi yüzünden gelemiyordum, uzun ara verince bu değişimi görmek şaşırtıcı oluyor. Hidalgo'nun en büyük vizyonu 2024'teki Olimpiyatlar'a kadar Paris'i yüzde yüz bisiklet şehri haline getirmek. Seine kıyısındaki otobanları iptal edip yayalara ve bisikletlere açtı, pandemi sırasında herkes evdeyken caddeleri bisiklet yollarına dönüştürdü. Her konuya itiraz eden Parisliler bu yüzden de öfkelendi, ama hep trafik yoğunluğu yüzde 19 oranında azaldı