İmamoğlu'nun kişisel kariyer planı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu merakla beklenilen basın toplantısında yaptığı konuşmada hükümete karşı eleştirilere geniş yer verdi. Bu tercihinin iki ana sebebi; bir yandan mayıs seçiminden sonra dağılan 6'lı masaya dayalı ittifaka yeniden motivasyon verebilmek diğer yandan da cumhurbaşkanlığı adaylığındaki hevesini yeniden hatırlatılmaktı. Konuşmanın seyrinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı yeniden konumlandırma çabası dikkat çekti. Böylece esas hedefinin cumhurbaşkanlığı adaylığı olduğunu bir kez daha ortaya koymak istedi. Bu arada daha önce de sıkça vurguladığımız gibi İmamoğlu'nun iki arada bir derede durumu bütünüyle ortadan kalkmış değil. Yani bir yanda CHP genel başkanlığı hevesi diğer yanda ise İBB koltuğuna mecbur kalması. Mecbur kalması diyorum çünkü çok iyi biliyor ki, 2019 seçiminden farklı bir atmosferin varlığı, seçim kazanmayı güçleştiriyor. Aslında İmamoğlu için her iki koltuk da asıl hedefi olan cumhurbaşkanlığı adaylığı için atlama taşı. Bu yüzden esas hedefine en kolay, hasarsız erişimin hangi koltuktan sağlanabileceğinin hesabını yapıyor. Zira ona algı operatörleri tarafından biçilen rol; "kazanan isim" imajıdır. Bu imajın yara bere almaması için kazanılması güç olan zahmetli seçimlerden uzak durulması esastır. Bu esasa göre; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olup da seçilme şansının yüksek olacağı bir genel başkanlık yarışına girilmemesi gerekir. Geriye zorunlu olarak İBB başkanlığı koltuğu kalmaktadır. O zamanda İBB başkanlığı için esas olan seçimi alabilmekse onun için de zorunlu durum; muhalefetin tek adayı olmayı başarmaktır. O yüzdendir ki, konuşmasının her yerinde ittifak, "İstanbul ittifakı" vurguları vardı. O yüzdendir ki, yeniden HDP'ye hoş gelecek yazılar kaleme alınmaktadır. (Bakınız; Oksijen Gazetesi'ndeki Ekrem İmamoğlu imzalı yazıya) Tüm bu hesapların özü, esasen kişisel kariyer planlamasına dayalıdır. O yüzden de yara bere almadan esas hedefe yani cumhurbaşkanlığı adaylığına en zahmetsiz, en kestirme yolla ulaşmanın hesabı yapılmaktadır. Yoksa güçlü bir siyasi fikrin çıkışı, bu denli ince hesaplarla bir türlü net olmayan duruşlarla yapılamaz. Güçlü bir siyasi fikrin yolculuğuna; gerektiğinde kaybetmeyi göze alarak ama siyasi fikrin heyecanını, iddiasını cesaretini, enerjisini ortaya koyarak, ele avuca sığmayan bir coşkuyla başlanır. Güçlü siyasi fikirlerin çıkışında, doğuşunda kişisel kariyer planlamasının titizliğinin yol açacağı ürkekliğe, cesaretsizliğe yer yoktur. Gerektiğinde yara, bere almayı da göze alabilmek vardır. Üstelik CHP'nin ihtiyaç duyduğu da tam da budur. Yani yeni, güçlü ve kapsayıcı siyasi fikir hareketinin çıkışına, doğuşuna ihtiyaç vardır. Bu çıkışın esası da; Türkiye'nin verdiği tam bağımsızlık mücadelesinin öznesi, neferi, önderi olabilmektir. Bu noktada CHP'nin önderlerinin her şeyden önce temel ihtiyacı samimi öz eleştirisi yapmasıdır. Bu bağlamda kendisine sormalıdır ki; biz nasıl olur da Türkiye'nin küresel kuşatmaya karşı verdiği mücadelenin temel adresi, öznesi, neferi, önderi değiliz. Nasıl olur da emperyalizmin uzantıları; FETÖ, PKK terör örgütlerinin