Kız, Erzurum'da üniversitede okuyordu. Delikanlı ise Antalya'da turist rehberiydi Kader onları bir internet oyun sitesinde karşılaştırdı. Kelime oyunu oynarken başlayan yazışmalar esprilere dönüştü. Şakaları, sohbetleri, şiirleri, düşünceleri onları birbirlerine iyice yaklaştırdı. Artık oyun sitesi onlar için buluşma yeri olmuştu. Başka kimseyi gözleri görmüyordu. Hatta oynadıkları oyun da onlar için sadece bir araçtı; "Gönül sohbet ister, oyun bahane" demişti delikanlı O kadar uyumluydular ki, aralarında herhangi bir anlaşma olmamasına rağmen, tek kelime özel soru sormadılar. "Beraberlikleri" üçüncü ayını doldurduğunda hâlâ birbirlerinin hangi şehirde yaşadıklarını, ne iş yaptıklarını bile bilmiyorlardı. Sadece ilk tanıştıklarında delikanlı şöyle yazmıştı: - İsmini sorsam nasılsa başka bir şey söyleyeceksin; onu alabilir miyim - Haklısın Ben de gerçek ismini sormayacağım; sen bana Dilek diyebilirsin... - Ben de Cüneyt olayım bari "Cüneyt", turist gruplarıyla bazen Anadolu'yu dolaşıyor, bazen yurt dışına gidiyordu. "Dilek" için zor dönemler oluyordu bunlar Delikanlı, ilk fırsatta internete giriyor ve hemen buluyordu kızı Ama evindeki gibi uzun süreleri olmuyordu. Sohbetleri her an kesilebiliyordu Cüneyt'in ani ayrılmaları yüzünden "Sevgilerini" birbirlerine ilan ettikleri günlerde delikanlı, hiç olmazsa e-Mail yoluyla fotoğraf istedi kızdan - Anlaşmayı bozmak yok, diye yazdı kız Ne resim, ne ses Böyle gidecek Cüneyt: - Nereye kadar Dilek: - Ölene kadar - Belki bir gün evleniriz, diye yazdı utana sıkıla Cüneyt Dilek şöyle cevapladı: - Evlenebiliriz kuşkusuz Ama biz sevgimizi "eyleme geçirmedikçe" masumane yazışmalarımız evliyken de sürebilir! - Hayret :(( İnsaf :(( Sen önündeki hayatta bana hiç yer açmıyorsun! Ben, bizim evliliğimizden bahsediyorum - Bunlar bugünün konuları değil... Büyüyü bozma Birbirimizden çok uzaklarda, belki de başka ülkelerdeyiz. Satırlarda dolu-doyum yaşanan bu "sevgi" bir buçuk yıl kadar sürdü. Erzurum'da üniversite öğrencisi kız ile Antalya'da turist rehberi delikanlının, birbirleri hakkında hiçbir şey bilmeden, sormadan satırlarda "yaşadıkları" bu "şey", on dokuzuncu ayına girerken, ağzı açılmış bir balon gibi yavaş yavaş sönmeye başladı. Ne olduğunu ikisi de bilmiyordu üstelik Sıradan ve ortalama yazışmalarının