İnsan denilen sarayın cevherleri

Necati Avcı: "Hem senin mahiyetinde öyle manevî cihazat ve latifeler vermiş ki... " Bu cümleyi açar mısınız"

İnsan Bir Kasr-ı İlÂhîdir

İnsan sıradışı bir yaratılışa sahiptir. İnsan kâinatın özü ve özeti hükmündedir. İncir çekirdeğinin koca incir ağacını temsil ettiği gibi, insan da koca kâinatı temsil eder bir hüviyete sahiptir.

Bediüzzaman bu yaratılışı acaip bir temsil ile şöyle anlatıyor:

"Acaba, garip cevherlerden yapılmış bir acip kasrı görsen ki yapılıyor. Onun binasında sarf edilen cevherlerin bir kısmı yalnız Çin'de bulunuyor. Diğer kısmı Endülüs'te, bir kısmı Yemen'de, bir kısmı Sibirya'dan başka yerde bulunmuyor. Binanın yapılması zamanında, aynı günde şark, şimal, garp, cenuptan o cevherli taşlar kolaylıkla celb olup yapıldığını görsen, hiç şüphen kalır mı ki, o kasrı yapan usta, bütün küre-i arza hükmeden bir hâkim-i mu'cizekârdır"

Ardından Bediüzzaman işi insanın yaratılışına getiriyor ve diyor:

"İşte, her bir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Hususan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri, bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misalden ve Levh-i Mahfuz'dan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semâvat ve arzın aktârında intişar etmiş, rabıtaları, alâkaları dünya ve ahiret edvârında dağılmış bir saray-ı acip ve bir kasr-ı gariptir."1

İnsanın Aldanmaması İçin

İnsanın bundan sonra işi Allah'ı tanımaktır: "Ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir; seni yapan ancak o Zat olabilir ki, dünya ve ahiret birer menzil, arz ve semâ birer sayfa, ezel ve ebed, dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir Zat olabilir. Öyleyse, insanın mabudu ve melcei ve halâskârı O olabilir ki, arz ve semaya hükmeder, dünya ve ukba dizginlerine mâliktir."2

Bu vasıflarda yaratılan insan, dünyaya sığamıyor, sığışamıyor ve ahreti istiyor. Bunun için de kendi Malikini ve Sahibini tanıması ve bilmesi gerekiyor. Aksi takdirde insan aldanıyor. Kendisini de kaybediyor. İnsanın bu macerası da şöyle anlatılıyor:

"Ey insan! Fâtır-ı Hakîm'in senin mahiyetine koyduğu en garip bir hâlet şudur ki: Bazen dünyaya yerleşemiyorsun, zindanda boğazı sıkılmış adam gibi "of, of" deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun."