"Hayatın içinde hayatla ilgisiz, karşılıksız ve çıkarsız bir o kadar da doyumsuz sevgi..."
Dedelerin torun muhabbeti, gıdıklanarak da olsa gülünmesi gereken fıkra gibidir başkalarına.Dedeler için torun, yakasına takamadığı için kucağında taşıdığı, sürekli öpüp kokladığı şeref madalyasına benzer..."Bizim torun" derken dedenin yüzüne yayılan tebessüm, bütün canlı ve pastel renkleri içinde barındıran nonfigüratif bir tabloyu andırır...Dedeler için torun, çok sevdiğiama gözü kör olası hayat şartlarının yeteri kadar izin vermediği; sevmeye hasret bıraktığı çocuğunun çocuğudur... Bir bakıma yarım kalmış hasretin adıdır... Sevginin ikinci şansıdır...Dedenin toruna sevgi göstermesinde limit yoktur... Sev sev bitmez...Hele de onlarla yaşanan o minik hatıralar... Çifte kavrulmuş cevizli lokum gibidir... Tadına doyulmazlar...Bir vaktiniz olsa da birkaç dede torun muhabbetine şahit olsanız...Her biri bir ömürdür... Her dede ötekini dinlerken, az sonra kendi okuyacağı şiire odaklanmış müsamere öğrencisi gibi kendi torunuyla ilgili anlatacağının heyecanıiçindedir.Askerlik hatıraları çayın yanında çerez gibiyse torun hatıraları ikindi üzeri yenilen meyve gibidir... Anlatan sadece kendi dinlese bile dinleyen sadece kendine sıra gelmesini beklese bile konu torun muhabbeti olduğu için hepsi mutludur..."Bu torunlar büyümüş de küçülmüşler" diye başlar birisi. "Geçen, üst sokaktaki eczaneden ilaç alacaktım. Toruna 'gel seni gezdireyim'dedim. 'Yaşasın'diyerek hazırlandı. Çıktık ilaç almaya gittik. Eve dönüşe geçtiğimizde ne dese beğenirsiniz: Ya dede beni gezdireceğini söyledin, evin civarında dolaştırıp duruyorsun!.."