Cem Sancar

Sabah

Herkesin ritüeli kendine

1930'larda şehirlerde yılbaşı çiçeği satılıyormuş. Şehirler derken İstanbul, Ankara, İzmir. Diğer şehirlerde böyle değil tabii. Kazım Karabekir'in savaş sırasında öksüz kalmış ve mağaralarda yaşayan 7000 çocuğu evlat edindiği vakitler o vakitler. Ne acılar ne mahrumiyetler... Yılbaşı Çiçeği dediğiniz bir çalı sonuçta. Kırmızı tanecikli Kokina. Ruml

Balıkesir serenadı

Bazı şehirler ilk bakışta sizi çarpıyor, Balıkesir de öyle. Geçtiğimiz sonbahar bir okur buluşması için oradaydım, âdeta âşık oldum. Bir kere gitmesi bir Marmara güzelliği. Yenikapı'dan feribota atlıyorsunuz, bir deniz yolculuğu. Bandırma'da iniyorsunuz. Oradan minyatür tren veya minibüsle ver elini, göl kıyısından, bereketli ekin tarlalarının zümr

Arka sokakta rap

Albert Camus'ya mesafeliyim, uzak olsun benden. Neymiş, ölüm varsa her şey saçmaymış. Hadi oradan sen de! Mızmız demiyorum, korkarım infaz memurlarından. Kıvrık kaşlı eleştirmenlerden de. "Kendi seçtiğim kişi olmak istiyordum, dellenmeden olmuyormuş, anladım," diyor bir ses. "Yoksa bütün yaşadıkların, hepsi hikâye!" Vay be... Herkesten önce mağdur

Yağmur giyenler

Yağmur nasıl da yakışıyor bu şehre. Şehre yağmur şakırtılarla gelir, bu bilinir. Şırak diye yanınızdan su sıçratarak geçen arabalar. Sonra boşalan meydanlar. Meydanların melankolik cazibesi gelir sonra. İnsanlar yakasını kaldırır, başını öne eğer, şemsiyelerine saklanır oralarda. Yağmur bir iç dökmeyi de anımsatır bana. Güzel bir şey olur da sevinç

Dilimin altındaki çakıl taşı

Aksaray-Küçük Lânga'nın kadınları Pertevniyal Valide Sultan'ın yaptırdığı, zarafeti göz kamaştıran gotik camide Yeşil Hoca diye yakışıklı birinin sohbetlerine devam ederler, Hafız Burhan'dan ilâhiler dinlerlerdi. Sonra bizim evde toplanıp mis gibi sabun ve mangalda kahve kokuları arasında sohbete otururlar, zâtımı mest ederlerdi. Minik yatağımda uy

Hâller, vaziyetler

Üsküdar Meydanında genç bir adam bağırıyor, hem de nasıl! Aslında elinde mikrofon. Ama umurunda değil. Bas bas... Filistin için imza topluyor. Kalbi bir davranış. İlle velâkin o da ne Kaba cümlelerle atar yapıyor. "Oradan bakıp geçme!" diyor insanlara, "hey niye geçiyorsunuz" diyor. Meydan inliyor. Gidip önce imza atıp ardından "Kardeş böyle yapara

Filistin davulları

Sağır olsan duyarsın. Filistin'i artık unutamazsın. Bir daha milli bencilliğin uyku haplarını alıp devrilmek yasak. Bir daha o eski sünepe hâllere dönemeyiz. Çalıyor Gazze davulları. Çalıyor her yerde. Şerefin şahadetiyle bak, güm-güm, sinemizde. Öyle ya da böyle sonuçlansın, Filistin bundan böyle bayraktır bize. Yaka kartımızdır. Çıkarırsak ruhumu

Çağlayan

Koca kafalı bir çocuktu. Öyle ki annesi sokakta elini bir an için bıraktığında, Uludağ'da kayak yapmaya giden Karakafalar gibi başını taşıyamayıp duvara toslar, anca öyle dururmuş. Her vuruşunda da çocuğun kafasında bir çağlayan görüntüsü oluşurmuş. Babası benden böyle salak çocuk çıkmaz diyerekten kavga edermiş karısıyla. İstanbul'un dip varoşunda

Kaldır başını

Son zamanlarda vakit nasıl da hızlandı. Yok, yaş alanların "günler ne çabuk geçiyor mirim" mızırdanmasından söz etmiyorum. Dünyaya bakıyorum. Daha dün "Batılılaşmak lazım, Batılılaşamadık maalesef" diyerek yaşarken, bir baktık batı-batı dediğimiz şey insan etine müptelâ bir avuç kibirli iskeletor. Batıda yaşayan vicdanlı insanların -ki onlar kardeş

Organik bilge

Hakîm (Bilge) Senai üstünde pek durulmayan müthiş bir adam. Şeriat gemisine binip hakikat denizine açınılması gerektiğini vurgulamış. Mevlânâ ondan aldığı ilhamla, şeriat olarak isimlendirdiği mum ışığını takip etmekle, yolun aşılmış olmayacağını, ama ele mum olmadan da yola çıkılamayacağını belirtir. Bugün "tarikat" olarak bildirilenlerden bambaşk